mesafe IV – bük *

depreşir yokolacağın an, varlığın son kez ezildikçe altımda,
asla çıkmayacak bir lekeye bir daha dayanıp, bir daha silemez gibi...
soyu tükeneyazan bir hayvan yavrusu hasret; hasret artık tüysiklet...
“kadınadamkadın”lığa terfi etmiş, telafi edilememiş mesafe...
üçüncü tekil şahıs, şahsen tanımadığım ağır hurafe...
tetkiksiz çıkardığım “gani gani” maden; çepersiz genzinden...

boş bir amfora de ki; insafsızca arakladığım,
karasularına esir maviyurdunun, bir içdenizinden...

ne çok adamın sırtından sökmüşüm bordo tırnaklarını;
ne de kinlenmişim güze, sanki ilkyaz çiçeklerinden ince ince dokunmuş
bir masum taçmışım; babamdan daha anaç, vallahi daha anaçmışım...
billahi boşanıyormuşsun benden barış çubuklarını kemik tabakalara doldurarak,
ciğerinden boşalıyormuşsun boğazıma, bakmışsın içime, hala açmışım;

açıktaymışım...

bir daha bak buğday sevgilim! bak şu halimize! şu halimize bir daha bak! alarga!
tezgahlarda yeni zarlar dokumakla, belalar okumakla dolmaz bu livar, bu bükte.
mahkemelik olduk, -şimdiki- zaman: ellerimden saçlarını kazıyan sepya duvar...
göbeğine geliyorum, nemine indirerek yelkenlerimi, beyaz bikininin tam üstüne; ekru!
gelişim gidişine adanmış sahte latife; bıyık altından güldüren hayasız bir nükte,
gidişin gelişimin sonsuz anemisi; ardamarında kaderin, tükenen alyuvar...



* published in Underground Poetix #5 Mar. 10

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yazar