yine hicreti müjdeler kıdemsiz nasihatlar, kurmay aklımı nasılsa çelen
sulh malülü bin manga musibet, önünde de bir buluğ üstteğmen
amacımıza düşman belletilen o gavur sarı vahanın, tanrıtanımaz
genç emekli hayratlarını, az rütbeli hoyratlarını, doru dinç atlarını
hiç kuşatmadan, kurşun atmadan teslim alır.
biz karargahta, gündüz nöbetlerinde koyun koyuna uyurken yakalanırız
bile bile yakalanırız yoklamalarda bıraktığımız biz’e, bile bile cezasını.
kör kasaturalarını - bilmem hangi kurtuluş savaşından kalma
bileye bileye - mevcudiyedimizin.
kapanmış her lunaparkın apoletinden sökülen; her ay tutulduğunda,
yıldızlar kadar vazgeçeriz birbirimizden,
miladi yaftalar asılır vicdani reddimizin cılız piyon boynuna.
yakın geleceğimizi üzerine örter nadasa bırakılmış bir satranç tahtası;
teyzemi doğuma, dedemi ölüme yetiştiren taksilerin damalarından,
soluk pazubantlarından unutulmuş takım kaptanlarının; yağmurlu pazarların
dört duvara tam sayfa ilave, bir kararıp bir aydınlanan
çapraz bulmacalarından hatırladığım
soldan sağa kaydıkça captain black ağzında, bafra yukarıdan aşağıya filtresiz taşar
karadenizin uyluğundan uyruksuz şiirler yazarım gözlerin, hep gözlerin için.
şehirli bir nargilenin ser’inden, grek yüzünün biriçimsu helen ıslağına
zamansız düşer bir lumpen karpuz kabuğu; sana yüzer benliğim. benliğim; paris’in…
2002-2008
* published in Underground Poetix #4 Nov. 09
ayrılık*
kasıklarında çarpışmadan düşmüş bir şehrin lejyoner devriyeleri intikalde, izliyorum…
traşsız yüzümü ısırıyor el gibi aşinalığın,
evet biliyorum; dinecek bir gün ağrısı işgalin, sicim gibi birbirinden çözülen, birbirine bağlanan üşengeç gözyaşların asıl şimdi özgür, dilin asıl şimdi ehliyetsiz,
sorgularda artık gerçek intihar hikayeleri anlatır, vazgeçilen.
(s)özde susuzluğumuzu da söndürür zaman ve rivayetler.
evet biliyorum, kısır dölyatağında son umutlarımızın, böyle sevişmemiz yanlış.
yanlışlar seçilmiş doğruları kendi karakolların(d)a götürür, yanlışlar hükümdar.
doğuştan mülteciyiz bu ürkek fanusta, biz gırtlak gırtlağa öpüştükçe
okyanusta bayındır kimliklerimiz soğuk damgasız,
resimsiz kalır.
silinir tek dansımızdaki ayağıma basmaktan korkar hali yüzünün
sahaflardaki koyu kumral atlasların haklı gösterişinden,
kirpiklerinin hamarat sahiplenişi bağımsız filmlerin tenha fuayelerini
henüz sınırlarına abanılmamış başka bir ilin
gözlerine bağışlanır.
alışmak erken ölmeyi gerektirir biraz, ölümse -geç olsun güç olmasın- alışmayı,
taşınmayı haşa!! dövmesiz omuzlarda, hiçbir başrole iliştirilmemiş
bir figüran sorumluluk misali, hafifçe.
sonra güneş doğar, diplomalar önce müfredattan kalkmış kaf dağının ardından,
kafesini özleyen, vatanında sürgün bir masal kuşu
sebepsizce ısınır…
* published in Kirpi Şiir #4 June 2010
traşsız yüzümü ısırıyor el gibi aşinalığın,
evet biliyorum; dinecek bir gün ağrısı işgalin, sicim gibi birbirinden çözülen, birbirine bağlanan üşengeç gözyaşların asıl şimdi özgür, dilin asıl şimdi ehliyetsiz,
sorgularda artık gerçek intihar hikayeleri anlatır, vazgeçilen.
(s)özde susuzluğumuzu da söndürür zaman ve rivayetler.
evet biliyorum, kısır dölyatağında son umutlarımızın, böyle sevişmemiz yanlış.
yanlışlar seçilmiş doğruları kendi karakolların(d)a götürür, yanlışlar hükümdar.
doğuştan mülteciyiz bu ürkek fanusta, biz gırtlak gırtlağa öpüştükçe
okyanusta bayındır kimliklerimiz soğuk damgasız,
resimsiz kalır.
silinir tek dansımızdaki ayağıma basmaktan korkar hali yüzünün
sahaflardaki koyu kumral atlasların haklı gösterişinden,
kirpiklerinin hamarat sahiplenişi bağımsız filmlerin tenha fuayelerini
henüz sınırlarına abanılmamış başka bir ilin
gözlerine bağışlanır.
alışmak erken ölmeyi gerektirir biraz, ölümse -geç olsun güç olmasın- alışmayı,
taşınmayı haşa!! dövmesiz omuzlarda, hiçbir başrole iliştirilmemiş
bir figüran sorumluluk misali, hafifçe.
sonra güneş doğar, diplomalar önce müfredattan kalkmış kaf dağının ardından,
kafesini özleyen, vatanında sürgün bir masal kuşu
sebepsizce ısınır…
* published in Kirpi Şiir #4 June 2010
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)